Afrodit’in Büyüsü
Geniş yapraklı, mor çiçekli, sarımtırak meyvelere sahip olan bodur bir nebattır adam otu (Adem Otu, Mandragora, Mandrake). Afrodizyak ve uyuşturucu hammaddesi olmasına ilaveten büyücülükte de kullanılması, ayrıcalığının yegane sebebidir. Gizemi o denli etkisi altına almıştır ki kitleleri; etrafına ateşler saçtığı, yıldız misali ufukta süreki parıldadığı yönünde anlatımlar yayılır dilden dile ve zamanla bu anlatımlar, tarihi metinlerde “şeytan mumu, şeytan meyvesi” olarak da adlandırılmasına sebep olur.
Bahsi geçen ifadeleri tam anlamıyla efsane olarak nitelendirmek doğru olmaz; çünkü sıcak Akdeniz ikliminin hakim olduğu bölgelerde yetişen adam otu, ateş böceklerinin üzerinde toplanmayı tercih ettiği müstesna bitkilerdendir.
Halk tarafından sıradışı manalar yüklenen bu bitkiden tarihte ilk olarak M.Ö 4.000 dolaylarında bahsedilmektedir. Antik Mısırlılar, bitkiyi muhtemelen alkol olan bir sıvı içerisinde bekletmekte, sonrasında açığa çıkan (Hayat Suyu, Ab-ı Hayat, Sea of Life) ekstreyi içen kişinin sağlık, dirilik, uzun yaşam ve tanrıların sevgisini kazanacağına inanmaktaydı.
Tutankamon‘un mezarında da bulunan Adam Otu, Antik Mısır’da ilahlarla bağlantılı addedilmekte ve bu sebeple ilahi bir güç atfedilmekteydi. Bu anlayış neticesinde evlerinin baş köşelerine koymak ve önlerinde tıpkı Hristiyanların kutsallar önünde yaptığı gibi mum yakmak adet halini almıştı.
İlerleyen zamanlarda mucizevi bitkinin uyuşturucu özelliği daha önemli hale geldi. Sonbaharda çıkartılması uygun görülen adam otunun kökleri güneş ışığında kurutulduktan sonra bıçak benzeri bir alet yardımıyla kazınır, sonrasında arzu edilen bir sıvı içine karıştırılarak, vücudu uyuşturmak amacıyla belli dozlarda kullanılırdı.
Mamafih İbn-i Sina, El-Kanun fi’t-Tıb adlı eserinde adam otu tohumu ile hazırlanan lapanın eklem ağrılarını, dekoksiyonun ise rahim ağrılarını iyileştirdiğini anlatmaktadır. Daha sonralarında Avrupa doktorları hastanın neresi ağrıyorsa insana benzeyen bitkinin o kısmını ezerek bölgeye neşretmekte iken, Devlet-i Aliyye’de ameliyatlar esnasında kullanıldığı bilinmektedir.
Tıbbi operasyonların ilkel anestezi malzemesi olan adam otu, çocuğu olmayan kadınlar için de mühim bir konumdaydı. Meyveleri yenildiği ve kökleri hazırlanan karışımlarla beraber içildiği takdirde hamile kalınacağına inanılıyordu. Herhalde cinsel anlamda önemi es geçilemez bir bitki olmasından kaynaklanıyor olsa gerek, zaman içinde Aşk ve Güzellik Tanrıçası Afrodit‘e bitkinin ismi olan Mandragonitis lakabı layık görüldü.
Keza Hristiyanlık geldikten sonra da önemli konumu değişmedi adem otunun: İncil-Genesis (Yaratılış)’de, ”Reuben hasat zamanında tarlaya gitti ve adam otunu buldu. Rachel onu kullandı. Hamile kaldı ve bir oğlan dünyaya getirdi” şeklinde geçen ifade bunun en önemli kanıtıdır.
Orta Çağ‘ın daha koyu aşklar yaşamak isteyen çiftleri için adeta çıkış kapısı niteliğindeydi bu bitki. Afrodit’in büyüsü, saçtığı alevlerle nice çifti aşkın derinliklerine doğru yolculuklara çıkartırken, kan kokan savaş alanlarına da el atmayı ihmal etmedi.
Öyle ki; Hannibal, savaş alanında adam otunda bekletilmiş saraplar bıraktıktan sonra geri çekilirmiş gibi yapıp Afrika ordusunun gelmesini bekledi ve bir süre sonra dönerek, içtikleri şarapların etkisi ile kendinden geçen düşman ordusunu teker teker kılıçtan geçirdi. Aynı şekilde Sezar ve Büyük İskender‘in de muharebelerde benzer yöntemleri kullandıkları düşünülmektedir…
Orta Çağ’ın Kan ve Aşk Kokan Büyüleyici Havasına, nice geceyi renklendiren, uyuşturucu ve afrodizyak etkili adam otu ile çıktığımız bu yolculuğun sonunda, bitkinin hekim onayı haricinde kullanılmaması gerektiğini, yüksek doz alımlarında halüsinatif etkilere, hatta ve hatta ölümlere dahi sebebiyet verebildiğini belirtmekte fayda var.